Binbir Gece Masalları 2/1
Kategori: Edebiyat
Çeviren: Âlim Şerif Onaran
ISBN: 978-975-08-0320-5
Tekrar Baskı: 13. Baskı / 06.2022
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 05.2001
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Orijinal Adı | : Elf leyle ve leyle |
Sayfa Sayısı | : 372 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 13. Baskı / 06.2022 |
Alim Şerif Onaran (1921-2000), Binbir Gece Masalları’nı ilk kez tam metin halinde dilimize kazandırdı. Orhan Pamuk, gözden geçirilmiş bu yeni basım için bir sunuş yazdı. Size kalan sadece “Açıl susam açıl!” demek…” Yüzlerce yıl boyunca, Çin’den Kuzey Afrika’ya uzanan ve Çin, Çin Hindi, Hindistan, İran, Irak, Türkiye, Suriye ve Mısır’ı kapsayan bir alanda anlatılan Binbir Gece Masalları, ilk kez Antoine Galland tarafından düzenlenip Fransızcaya çevrilerek (1704-17, 12 cilt) dünyaya tanıtıldı. Bugüne kadar bellibaşlı bütün dillere çevrilen bu masallar, Galland’dan çok daha öncesinden başlayarak, edebiyattan müziğe, sinemadan baleye kadar bütün alanlarda pek çok sanatçıyı derinliğine etkiledi, defalarca işlendi, yeniden yorumlandı, taklit edildi. Binbir Gece Masalları, sadece insanların düşgücünü ateşlemekle kalmadı; bilinen en eski örneğini oluşturduğu “çerçeve öykü” tekniğiyle de, hem geçmişte hem de günümüzde, dünya edebiyatını en çok etkileyen kitapların başındaki yerini korudu. Alim Şerif Onaran (1921-2000), Binbir Gece Masalları’nı ilk kez tam metin halinde dilimize kazandırdı. Orhan Pamuk, gözden geçirilmiş bu yeni basım için bir sunuş yazdı. Size kalan sadece “Açıl susam açıl!” demek…
Nimet ile Na’mâ’nın Öyküsü
Anlatırlar ki, ama ancak Tanrı doğrusunu bilir, Kûfe kentinde, bir zamanlar, o kentin en zenginlerinden ve en saygınlarından Rebi1 adında biri yaşarmış.
Evliliğinin ilk yılında, gülerek dünyaya gelen güzel bir oğlan çocuğunun doğumuyla tacir Rebi evinin üzerine Yüce Tanrı’nın kutsamasının indiğini duyumsamış. Bu nedenle çocuğun adını Nimet koymuş.
Oğlunun doğumundan yedi gün sonra, tacir Rebi, karısına bir hizmetçi almak üzere esir pazarına gitmiş. Çarşının orta yerine gelince, satışa çıkarılmış kadınlara ve genç oğlanlara baştan aşağı bir göz atmış ve gözü bir yerde toplu duran köleler içinde yüzü hoş görünüşlü ve uyuyan bir kız çocuğunu geniş bir kuşakla sırtına bağlamış bir esire görmüş.
Tacir Rebi, onu görünce “Allah kerimdir!” demiş ve simsara doğru ilerleyerek, ona “Küçük kızıyla birlikte şu köleye ne istiyorsun?” diye sormuş. Simsar da “Ne fazla, ne eksik elli dinar!” diye yanıt vermiş. Rebi de “Aldım gitti! Sözleşmeyi yaz ve paranı al!” demiş. Bu işlemler tamamlandıktan sonra, o saatte, tacir Rebi, genç kadına yavaşça “Beni izle, kızım!” demiş. Ve onu alıp evine götürmüş.
Karısı, Rebi’nin bir köle ile geldiğini görünce, ona “Ey amcamın oğlu, neden gerçekten gereksiz olan bu harcamayı yaptın; çünkü ben, lohusa yatağımdan henüz kalkmama karşın eskisi gibi evin işlerini görebilirdim!” demiş. Tacir Rebi de cana yakın bir konuşmayla “Ey amcamın kızı, bu esireyi, sırtında taşıdığı kız çocuğu dolayısıyla satın aldım, onu oğlumuz Nimet ile birlikte büyütelim diye! Çünkü onun yüzüne bakarak, büyüyünce tüm Irak, İran ve Arabistan’da eşi bulunmayan bir güzelliğe sahip olacağını düşündüğümü bil!” diyerek yanıtlamış.
Bunun üzerine Rebi’nin eşi başını çevirerek esireye bakmış ve ona iyiliksever bir tavırla “Senin adın ne?” diye sormuş. Kadın da “Bana Tevfik1 derler, ey hanımım!” diye cevap vermiş. Tacirin eşi bu addan çok hoşnut olmuş ve “Allah için sana yaraşıyor! Ya kızının adı ne?” demiş. O da “Saad!”2 diye yanıt vermiş. Bunu duyan Rebi’nin karısı neşenin sınırlarına ulaşmış olarak “İnşallah öyle olur! Ve Tanrı, senin gelişinle, seni satın alanların refah ve mutluluğunu sürdürür, ey uğurlu yüzlü kadın!” demiş.
Bunun ardından, kocası Rebi’ye dönmüş ve ona “Madem ki satın aldığı kölelere istediği adı vermek efendileri için âdet olmuştur, sen küçük kıza ne ad vermek istersin?” diye sormuş. Rebi de “Sen ne istersin!” diye yanıt vermiş. Kadın “Ona Na’mâ3 adını verelim!” cevabını vermiş.
Böylece çocuk, Na’mâ adıyla anılır olmuş ve Nimet ile birlikte, hemen hemen aynı seviyede tutularak yetiştirilmiş. Ve ikisi birlikte her gün güzellikleri artarak büyümüşler; ve Nimet, esir kızı “Kız kardeşim!” diye çağırmış; kız da ona “Kardeşim!” diye seslenmiş.
Nimet beş yaşına girince, sünnet şenliğinin yapılması düşünülmüş. Bunun için değerli merasime gereken tüm güzellikleri sağlamak üzre dua ve sağlık üzerine olası Peygamberin doğum gününün kutlandığı gün beklenmiş. Ve merasimle Nimet’in sünneti yapılmış ve çocuk ağlamak şöyle dursun, yapılan işten hoşlanmış ve tatlı tatlı gülmüş. Bunun üzerine, tacir Rebi’nin ve karısının tanıdığı tüm ana ve babalardan, dostlardan, kalabalık ve görkemli bir mevkip oluşmuş; sonra sancaklar ve çalgılar başta olmak üzere Kûfe’nin bütün sokaklarından geçilmiş; Nimet de, kabartma derilerle zengin şekilde koşumlandırılmış bir katır üzerinde kurulan tahtırevanda oturmuş; yanında da ipek bir mendille ona serinlik veren Na’mâ bulunuyormuş. Tahtırevanın gerisinden “Lu-lu-lu” sesleriyle havayı büyüleyen dostlar, komşular ve çocuklar onu izliyormuş. O sırada saygın Rebi, son kertede mutlu, önem kazanmış ve yumuşak başlı katırı dizgininden çekerek götürüyormuş.
Yeniden eve dönülünce, çağrılılar ayrılmadan önce art arda gelip tacir Rebi’yi tebrik ederek “Tanrı’nın kutsaması üzerine olsun! Sana gönül sevinciyle dolu uzun bir yaşam dileriz!” demişler.