Sanatı Anlamak
ISSN: 977-1300-2740-145
Sayı : 145 Dönem : Mart - Nisan 2015
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Mehmet Güleryüz, Hoca Ali Rıza
Fragmentatıon 18: Johannes Wohnseıfer’in projesi, Ertuğrul Oğuz Fırat, Handan Börüteçene, Laleper Aytek ve birçok eser; “Sanat Dünyamız”ın 145. sayısında…
Sanat dünyamız’ın bu sayısında sanatçılar Ertuğrul Oğuz Fırat, Hoca Ali Rıza, Mehmet Güleryüz, Handan Börüteçene, Laleper Aytek ve Johannes Wohnseıfer’in eserleri ve üzerine yazılar yer alıyor. Öncelikle bu sanatçıları daha yakından veya bir kez daha tanıma fırsatı sunan bu metinler, sanata nasıl bakabileceğini, nasıl araştırılacağını anlatıyor, sanatın düşündürdüğü meselelere her biri farklı pencereler açıyor. Türkiye’de çağdaş müziğin en önemli bestecilerinden, edebiyatçı, ressam ve (yargıçlıktan emekliye ayrılan) hukukçu Ertuğrul Oğuz Fırat (1923-2014) üzerine yazıyı ressam, sosyolog, yazar Erdal Ateş kaleme aldı. Türkiye sanat dünyasının en güçlü, aynı zamanda en çok tanınan isimlerinden Mehmet Güleryüz’ün İstanbul Modern’de yer alan Retrospektifinde, 150’ye yakın yapıtı ve multimedya sunumuyla 200’e yakın deseni yer aldı. Serginin asistan küratörü Senem R. Kantarcı sanatçı ve sergi üzerine yazdı. Sanat tarihçi Ömer Faruk Şerifoğlu, İstanbul’un duygusunu ve ruhunu yakaladığı eserleriyle resim tarihimizin en değerli isimlerinden biri olan ressam Hoca Ali Rıza’ya (1858-1930) dair bulduğu yeni malzemelerle ressamın hayatını, eserlerini ve çevresini mercek altına almaya devam etti.
Handan Börüteçene’nin çalışmalarına dair kapsamlı metninde Ahu Antmen hem sanatçının bellek-hayat-sanat meselelerini nasıl işlediğini anlattı, hem de sanata yaklaşıma, sanatın okunmasına dair derinlikli bir örnek verdi. Pelin Özer, Laleper Aytek’in Fransız Kültür Merkezi’nde yer alan “Non Paris” sergisinden yola çıkarak yazdığı denemesinde duygu ve sezilere dayanarak fotoğraf, kent, birey arasında dolaştı. “Sanat dünyamız”ın süregelen Fragmentatıon dizisinin 18. Sanatçısı Johannes Wohnseıfer oldu. Sanatçı kendi çektiği veya bulunmuş fotoğraflarla “Eıne Ausstellung” başlıklı bir proje hazırladı. Dizinin küratörü Necmi Sönmez yazısında projeyi “dönüşüm noktaları” üzerinden yorumladı.
Sanat Dünyamız’a buradan abone olabilirsiniz.
EDİTÖRDEN
Sanatı Anlamak – Mine Haydaroğlu
SANAT DÜNYAMIZ’IN BU SAYISINDA SANATÇILAR ERTUĞRUL OĞUZ FIRAT, HOCA ALİ RIZA, MEHMET GÜLERYÜZ, HANDAN BÖRÜTEÇENE, LALEPER AYTEK VE JOHANNES WOHNSEIFER’İN ESERLERİ VE ÜZERİNE YAZILAR YER ALIYOR. ÖNCELİKLE BU SANATÇILARI DAHA YAKINDAN VEYA BİR KEZ DAHA TANIMA FIRSATINI SUNDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜM BU METİNLER, SANATA NASIL BAKABİLECEĞİMİZİ, NASIL ARAŞTIRACAĞIMIZI ANLATTIĞI, SANATIN BİZE DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ MESELELERE HER BİRİ FARKLI PENCERELER AÇTIĞI İÇİN ÖNEMLİ.
HER BİR SANATÇININ BÜTÜN BİR SANAT TARİHİ VE KÜLTÜR MESELELERİ DAHİLİNDE TARTIŞILMASI, SANATIN VAROLMASI, KALICILIĞI VE ETKİSİ AÇILARINDAN VAZGEÇİLMEZ BİR YAKLAŞIM. YAPI KREDİ YAYINLARI’NIN ÖNÜMÜZDEKİ AYLARDA YAYIMLAYACAĞİ KİTAPLAR ARASINDA BU BAĞLAMDA ÖRNEKLERDEN BİRİ WILL GOMBRITZ’DEN.
KİTABIN ÖNSÖZÜNDEN BİR ALINTIYLA SANATA, ÇIKACAK KİTABA MERHABA DİYELİM:
“BENCE İŞ MODERN SANATI VE GÜNCEL SANATI TAKDİR ETMEYE VE TADINI ÇIKARMAYA GELİNCE, BAŞLAMAK İÇİN EN UYGUN YER, BU SANATIN İYİ Mİ YOKSA KÖTÜ MÜ OLDUĞUNA KARAR VERMEK DEĞİLDİR, AMA SANATIN LEONARDO'NUN KLASİSİZMİNDEN GÜNÜMÜZÜN TURŞUSU KURULMUŞ KÖPEKBALIKLARINA VE DAĞINIK YATAKLARINA NASIL EVRİLDİĞİNİ ANLAMAKTIR. İÇİNE GİRİLMESİ GÜÇ GÖRÜNEN PEK ÇOK KONUDA OLDUĞU GİBİ, SANAT BİR OYUNA BENZER; GERÇEKTE BİR GÜÇLÜĞÜN ANLAMLI GELMEYE BAŞLAMASI İÇİN TÜM BİLMENİZ GEREKEN TEMEL KURALLAR VE DÜZENLEMELERDİR. VE KAVRAMSAL SANAT MODERN SANATIN OFSAYT KURALI GİBİ –İNSANLARIN TAM OLARAK KAFASINA YATMAYAN VEYA BİR KAHVE İÇERKEN AÇIKLAYAMADIKLARI ŞEY GİBİ– GÖRÜNMESİNE KARŞIN ASLINDA ŞAŞIRTICI DERECEDE BASİTTİR.
TEMEL KURALLAR HAKKINDA HABERDAR OLMANIZ GEREKEN HER ŞEY MODERN SANATIN DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEYE YARDIMCI OLDUĞU VE DÜNYANIN DA SANATIN DEĞİŞMESİNE YARDIMCI OLDUĞU 150 YILI AŞKIN TARİHİNİ KAPSAYAN BU KİTAPTAKİ HİKÂYEDE BULUNABİLİR. HER BİR HAREKET, HER BİR 'İZM', GİRİFT BİR ŞEKİLDE BİRBİRİNE BAĞLIDIR, BİRİ DİĞERİNE SANKİ BİR ZİNCİRDEYMİŞ GİBİ BAĞLAR ATAR. ANCAK HER BİRİNİN SANATSAL, POLİTİK, TOPLUMSAL VE TEKNOLOJİK ÇOK GENİŞ BİR ETKİLER YELPAZESİNİN DORUK NOKTASINDA BİRLEŞEN KENDİ TEKİL YAKLAŞIMI, AYRI STİLLERİ VE SANAT YAPMA YÖNTEMLERİ VARDIR.” [WILL GOMBRITZ, WHAT ARE YOU LOOKING AT?, ÇEVİRİ: SÜREYYYA EVREN].
Ertuğrul Oğuz Fırat'ın Resimleri Üzerine - Erdal Ateş
Sanatın farklı alanlarında yaratımları olan sanatçılar, her zaman ilgimi çekmiş ve onlara bir yakınlık duymuşumdur. Bir şairin çektiği filmler, bir heykeltıraşın yazdığı öyküler, bir müzisyenin resimleri beni her zaman heyecanlandırır. Farklı alanlardaki yaratımları alımlamak bir sanatsever için o sanatçının yaratımlarının çeperlerinde bir tanıklık yolculuğuna çıkmaktır.
Ertuğrul Oğuz Fırat da çok yönlü sanatçılardan. Onu bir yazıncı (şair, öykücü) ve çoksesli müzik (küğ) alanında çalışmalar yapan bir sanatçı olarak tanıdım. Ressam yönünü öğrenmemse 1999 yılında Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan –o tarihte açtığı sergisinden dolayı– sergi kataloğuyla oldu.
Birkaç yıl önce sanatçının Bahçelievler’deki evini ziyaret etmiştim ve resimlerini görme imkânım olmuştu. Kendisiyle resim üzerine sohbet ederken onun güçlü bir resim heyecanı taşıdığını hissetmiştim. Annesinin ölümü sanatçıyı resme başlattıran bir neden olmuş. Belli ki yaşadığı o acı onu sözcüklerin, tınıların dışındaki görsel sanatlara sürüklemiş. Bu durum bir anlamda yazın ve müziğin “dillendirilecek olan”a gücünün yetmediği ya da yeterli gelmediği bir noktadır. Bu dillendirme kısa erimli olursa bir denemeden ya da hevesten öteye geçemiyor. Fırat içinse bu durum uzun erimli bir yolculuğa dönüşüyor. Tıpkı yazın ve müzik çalışmaları gibi resim de hayatına giriyor ve çıkmıyor.
Devamı bu sayıda...
Ruhun Röntgeni Çekilebilirmiş Gibi - Pelin Özer
Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz Retrospektif - Senem R. Kantarcı
İstanbul Modern’in düzenlediği “Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz Retrospektifi”, Türkiye modern sanat tarihinde eleştirel tavrı ile bilinen ve yalnızca resimle değil, neredeyse tüm sanatsal ifade araçlarını kullanarak kendisini durmaksızın yenileyen, denemekten hiç usanmayan sanatçının altmış yıldır süregelen sanatsal birikimini ve üzerinde etkili olan koşulları geriye dönük, derinlikli bir bakışla, en baştan ele alıyor. İstanbul Modern Direktörü Levent Çalıkoğlu’nun küratörlüğünde gerçekleşen retrospektif, izleyiciye bu çok yönlü sanatçının farklı disiplinlerde ortaya koyduğu sanatsal ifade örneklerine dair yeni bir bakış kazandırmayı amaçlıyor.
Franz Kafka’nın “Bastığın yerin iki ayağının kapladığından daha büyük olamayacağını anlamak ne büyük mutluluktur” sözünün aksine; baktığı yerin iki gözün göreceğinden daha büyük olduğunu anlayan ve anlatmaya kendini adamış bir ressamın serüveni nasıl anlatılır? Bu ve benzeri sorularla yola çıkan sergi, Güleryüz’ün Akademi’yle mücadele döneminden, 1960’lı yılların ortasından başlıyor. Tiyatroda edindiği tecrübeyle beliren yeni figüratif anlayışına odaklanarak sanatçının günümüze uzanan tüm evrelerini ele alıyor. Sergi başlamadan önce fuayede sanatçının hayatında etkili olan kırılma noktalarını kapsayan biyografi alanında “Tiyatro” ve “Gariplikler Müzesi” duvarları izleyici için tüm sergiyi taşıyacak sacayağını oluşturuyor. Bu alan sanatçının daha önce hiç bilinmeyen yönlerine bilinçli bir şekilde dikkat çekerek, sergi içerisinde kronolojik olarak gösterilen çalışmalara, arşivsel fotoğraflara ve desen defterlerine dair temel ipuçlarını veriyor.
Devamı bu sayıda...
Müzelere sığmayan bir sanatçı: Hoca Ali Rıza Bey - Ömer Faruk Şerifoğlu
Ressam Hoca Ali Rıza Bey (1858-1930) özellikle karakalem ve suluboyanın şiirsel ifadeleri olan efsunkâr İstanbul peyzajlarıyla tanınmıştır. Manzara ressamı olarak bilinmekle birlikte, insan figürlerini ve objeleri resmettiği de bilinen Ali Rıza Bey’in eserleri İstanbul’un geçmişine dair eşsiz bir birikim ve kaynaktır. Doğayı en büyük öğretici olarak kabul eden ve İstanbul’un kaybolan kültürel değerlerini, belgesel bir yaklaşımla ölümsüzleştiren Ali Rıza Bey, üstün gözlem gücü ve sanat tutkusuyla kişisel üslûbunu oluşturmuş ilk ressamlarımızdandır.
Aslen Rumeli kökenli Süvari Binbaşısı Mehmet Rüştü Efendi’nin oğlu olarak Üsküdar’ın Ahmediye semtinde dünyaya gelir. Babasının hüsn-i hat (güzel yazı) sanatıyla uğraşısının da etkisiyle, çocuk yaşlarda yazı ve resimle ilgilenir, bu konudaki yeteneği fark edilince ailesi tarafından da desteklenir. Üsküdar Rüştiyesi’nde başlayan eğitimini, Kuleli Askerî İdadisi ile Mekteb-i Harbiye-i Şâhâne’de sürdürür. Osman Nuri Paşa, Süleyman Seyyid ve Mösyö Qués (Kez) gibi hocalardan resim eğitimi alır. 1884’te Harbiye Mektebi’nden mülâzım-ı sani (teğmen) rütbesiyle mezun olur ve “resim muallim muavini” unvanıyla, Osman Nuri Paşa’nın yardımcılığına atanır.
Devamı bu sayıda...
Hatırlamak sanatı: Handan Börüteçene – Ahu Antmen
İngiliz arkeolog Colin Renfrew’a göre günümüzde sanatçılar, yaşadığımız dünyayı eleştirel bir yaklaşımla anlamaya ve anlamlandırmaya yöneldiğinden bu yana arkeologlarla ortak bir vizyon paylaşıyorlar. Sanatçılar, arkeologlar gibi, ‘geçmişin öğrencileri’ olarak maddi kalıntılara merak duyuyorlar, geçmişten kalan nesneleri irdeliyorlar, hatta yapıtlarının malzemesi haline getiriyorlar. Geçmişe dair bilgimizin sonuçta arkeologların bize anlattıklarıyla sınırlı olduğunu söyleyen Renfrew’in temel tezi ise son derece ilginç: Sanatçıların, maddi kültürle yani etraflarındaki nesnelerle kurduğu ilişki biçimlerinin, tarih boyunca insan topluluklarının dünyayı algılama biçimleriyle benzeştiğini iddia ediyor. Başka bir deyişle, çağdaş sanatçıların etraflarındaki nesneleri kullanma, şekillendirme, düzenleme biçimlerinin geçmişten günümüze genel olarak ‘insan’a dair ipuçları olarak okunabileceğine inanıyor. Günümüzün yaşayan en önemli arkeologlarından biri olarak nitelendirilen Renfrew için bu anlamda ilk uyanış, Richard Long’un bir enstalasyonunu görmesi olmuş. O zamanki anlayışı bağlamında Long’un taş düzenlemeleriyle ilgili sanat mı değil mi muhasebesi yaparken, zaman içinde kendi sanat algısının sınırlarını genişletmekle kalmamış, bu tür yapıtlara bakarak en erken insan topluluklarının maddi kültürle ilişkisine dair ipuçları edinilebileceğini fark etmiş. Renfrew, biz nasıl biz olduk, bunu merak ediyor. Geçmişin avcı toplayıcılarından bugünün modern kentlilerine nasıl dönüştüğümüzü sorguluyor: Kırk bin yıl önceki atalarımızla, Renfrew’in deyimiyle ‘hardware’ aynı olduğuna göre, bugünkü biz olmak için neden 30 bin yıl daha geçmesi gerekti? Süreç içinde öğrenilen bir sürü yapma/etme biçimi, yani ‘software’ bunda ne kadar etkili oldu? Sanat bu bağlamda yol gösterici bir uğraş sayılabilir mi?
Devamı bu sayıda...
fragMENtaTION 18 / Eine Austtellung - Johannes Wohnseifer