Yeni Yıl Demeti
ISSN: 977-1300-2740-144
Sayı : 144 Dönem : Ocak - Şubat 2015
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Aleksis Griçenko, Hack And The City, Tiziano, Fragmentatıon 17’te Sibel Diker’in projesi ve daha birçok sanatçı ve sergi “Sanat Dünyamız”ın 144. sayısında
Yeni yılın ilk sayısında yer alan üç yazı, bir önceki sayının dosya konusu “I. Dünya Savaşı – Yansımalar”In kısa bir devamı niteliğinde. Savaşın sanatta yarattığı kırılmayı Karoly Aliotti yorumladı; Osman Erden bu savaştan etkilerle gelişen bir akım olan Fütürizm’i anlattı. Ayşenur Güler’in 1919-1921 senelerinde İstanbul’a sığınan ressam Aleksis Griçenko’nun bir yapıtını araştıran ve 1914 kuşağı olarak bilinen İbrahim Çallı ve arkadaşlarıyla ilişkilerine değinen yazısı da savaşın sanat yansımaları dosyası dahilinde sayılabilir. “Sanat Dünyamız”ın süregelen Fragmentation dizisinin 17. sanatçısı Sibel Diker oldu. Sanatçı “I Feel Lucky” başlıklı projesinde kent-birey ilişkilerini çarpıcı bir görsel dille irdeledi. Dizinin küratörü Necmi Sönmez yazısında projeyi yorumladı. Kentsel dönüşüm, kent ve birey ilişkisi küratör Öykü Özsoy’un Almanya’da Wilhem-Hack-Museum’da yürüttüğü ve günümüzde kamusal alanda farklı iletişim ve ifade biçimlerini araştıran ve deneyimleyen bir proje olan “Hack And The City”Nin de konusu. Özsoy yazısında projeyi arkaplanı ve ayrıntılarıyla anlattı. Kente dair bir başka bakış da Uğur Kökden’den geldi; “Sisler Güzeli” başlıklı yazısına Abdülmecid Efendi, Avni Arbaş, Monet ve Turner’den eserler eşlik etti. Sadberk Hanım Müzesi’nin 27 Kasım’da açılan ve Osmanlı Döneminin sonları ile Cumhuriyet’in ilk yıllarında üretilen ayakkabı örneklerini içeren 127 parçalık koleksiyon sergisini müze uzmanlarından Dr. Lale Görünür, araştırmalarından bir bölümünü aktardığı bir yazıyla kaleme aldı. Sanat tarihçi Nazlı Pektaş, sanatta bedenin temsili konusunu Tiziano ve Marc Quinn örnekleriyle ele aldı. Esra A. Aysun’un editörlüğünde hazırlanan “Güncel Durum” serisinin üçüncü kitabı 144. sayının ekinde okurlarımıza ulaştı. Osman Erden’in Türkiye’deki sanat alanında kanon kavramına dair bir denemesini içeren “Güncel Durum 03” Türkçe ve İngilizce yayımlanıyor.
Sanat Dünyamız’a buradan abone olabilirsiniz.
EDİTÖRDEN
Yeni Yıl Demeti - Mine Haydaroğlu
YENİ YILIN BU İLK SAYISINDA YER ALAN ÜÇ YAZI, BİR ÖNCEKİ SAYIMIZIN DOSYA KONUSU “I. DÜNYA SAVAŞI – YANSIMALAR”IN KISA BİR DEVAMI NİTELİĞİNDE.
SAVAŞIN SANATTA YARATTIĞI KIRILMAYI KÁROLY ALIOTTI YORUMLADI; OSMAN ERDEN BU SAVAŞTAN ETKİLERLE GELİŞEN BİR AKIM OLAN FÜTÜRİZM’İ ANLATTI. AYŞENUR GÜLER’İN 1919-1921 SENELERİNDE İSTANBUL’A SIĞINAN RESSAM ALEKSİS GRİÇENKO’NUN BİR YAPITINI ARAŞTIRAN VE 1914 KUŞAĞI OLARAK BİLİNEN İBRAHİM ÇALLI VE ARKADAŞLARIYLA İLİŞKİLERİNE DEĞİNEN YAZISI DA SAVAŞIN SANAT YANSIMALARI DOSYASI DAHİLİNDE SAYILABİLİR.
SANAT DÜNYAMIZ’IN SÜREGELEN FRAGMENTATION DİZİSİNİN 17. SANATÇISI SİBEL DİKER OLDU. SANATÇI “I FEEL LUCKY” BAŞLIKLI PROJESİNDE KENT-BİREY İLİŞKİLERİNİ ÇARPICI BİR GÖRSEL DİLLE İRDELEDİ.
KENTSEL DÖNÜŞÜM, KENT VE BİREY İLİŞKİSİ KÜRATÖR ÖYKÜ ÖZSOY’UN ALMANYA’DA WILHEM-HACK-MUSEUM'DA YÜRÜTTÜĞÜ VE GÜNÜMÜZDE KAMUSAL ALANDA FARKLI İLETİŞİM VE İFADE BİÇİMLERİNİ ARAŞTIRAN VE DENEYİMLEYEN BİR PROJE OLAN “HACK AND THE CITY”NİN DE KONUSU. ÖZSOY YAZISINDA PROJEYİ ARKAPLANI VE AYRINTILARIYLA ANLATTI.
KENTE DAİR BİR BAŞKA BAKIŞ DA UĞUR KÖKDEN’DEN GELDİ; “SİSLER GÜZELİ” BAŞLIKLI YAZISINA ABDÜLMECİD EFENDİ, AVNİ ARBAŞ, MONET VE TURNER’DEN ESERLER EŞLİK ETTİ.
SADBERK HANIM MÜZESİ’NİN 27 KASIM’DA AÇILAN VE OSMANLI DÖNEMİNİN SONLARI İLE CUMHURİYET’İN İLK YILLARINDA ÜRETİLEN AYAKKABI ÖRNEKLERİNİ İÇEREN 127 PARÇALIK KOLEKSİYON SERGİSİNİ MÜZE UZMANLARINDAN DR. LALE GÖRÜNÜR, ARAŞTIRMALARINDAN BİR BÖLÜMÜNÜ AKTARDIĞI BİR YAZIYLA KALEME ALDI.
SANAT TARİHÇİ NAZLI PEKTAŞ, SANATTA BEDENİN TEMSİLİ KONUSUNU TİZİANO VE MARC QUINN ÖRNEKLERİYLE ELE ALDI.
ESRA A. AYSUN’UN EDİTÖRLÜĞÜNDE HAZIRLANAN “GÜNCEL DURUM” SERİSİNİN ÜÇÜNCÜ KİTABI BU SAYIMIZIN EKİNDE OKURLARIMIZA ULAŞTI. OSMAN ERDEN’İN TÜRKİYE’DEKİ SANAT ALANINDA KANON KAVRAMINA DAİR BİR DENEMESİNİ İÇEREN “GÜNCEL DURUM 03” TÜRKÇE VE İNGİLİZCE YAYIMLANIYOR.
SANATLA DOLU, ÇOĞULCU VE HUZURLU BİR YENİ YIL DİLEĞİYLE...
Aleksis Griçenko’nun İstanbul’da İzini Sürmek – Ayşenur Güler
1919-1921 senelerinde Rus İç Savaşı’ndan kaçıp İstanbul’a sığınan Ukrayna asıllı ressam Aleksis Griçenko’nun1 (1883-1977) 1930 yılında Fransa’da kitaplaştırdığı anıları Deux ans à Constantinople, journal d’un peintre2 [İstanbul’da İki Sene, bir ressamın günlüğü] (Éd. quatre vents, 1930) yakın tarihimizi, bilhassa plastik sanatlar tarihimizi aydınlatması açısından oldukça önemli bir kaynaktır.3 Bizans sanatına ve mirasına olan tutkusuyla tanınan Aleksis Griçenko, 1919 yılının sonlarında geldiği ve sadece iki yıl kaldığı İstanbul’da resim yapma fırsatı bulmuştur. İstanbul’da kaldığı süre içinde 1914 Kuşağı sanatçılarıyla da tanışan Griçenko, bilhassa İbrahim Çallı (1882-1960) ve Namık İsmail’le (1890-1935) dostluk kurmuş, sanatçıların evlerine misafir olmuş, onların yaşamlarına, fikirlerine, sıkıntılarına yakından tanık olmuştur. Griçenko’nun gözlemlerini yazdığı bu anı kitabı sayesinde bu bilgiler günümüze ulaşmıştır.4 Mütareke döneminde gerçekleşen bu dostluklardan geriye ne gibi yapıtların kaldığı ise merak konusu olmuş, araştırmalar neticesinde bu döneme ait iki önemli yapıtın günümüze ulaştığı tespit edilmiştir: Biri Namık İsmail’in yaptığı Aleksis Griçenko portresi, diğeri ise Namık İsmail’in eşi Mediha Namık’a ithaflı bir Aleksis Griçenko suluboyası.
Devamı bu sayıda...
Bir Kenti Taramak : Hack and the City projesi – Öykü Özsoy
İstanbul’dan Frankfurt’a 2,5 saat süren bir uçak yolcuğundan sonra Ludwigshafen’a hızlı trenle yarım saatte varılıyor. Tren yol boyunca, tarlalardan ve eski endüstriyel binaların yer aldığı arazilerden geçiyor. Yolculuğun sonlarına doğru, 1865’te Ludwigshafen’da kurulan dünyanın en büyük kimyasal şirketi BASF’in devasa fabrikaları uzaktan belirmeye başlıyor. Muazzam büyüklükteki endüstriyel kompleks, neredeyse kentle aynı boyutlarda.
Güney Almanya’da Ren nehri kıyısındaki Ludwigshafen, BASF ile yakın ve köklü ilişkileri olan endüstriyel bir kent. 1960’larda Almanya’daki birçok şehir gibi, Ludwigshafen da iş, aş ve ev hayallerini yeni bir ülkede gerçekleştirme umudunu taşıyan çok sayıda “misafir işçi”nin yerleştiği bir kent olmuş. Yunanistan ve İtalya’dan gelen işçileri, şu anda kentteki yabancı nüfusun çoğunluğunu oluşturan, Türkiye’den gelen göçmenler izlemiş. 1970’lere kadar yapılan büyük yatırımlar ile şekillenen kent dokusu, aralarında Wilhelm-Hack-Müzesi’nin de bulunduğu birçok binanın bu dönemde inşa edilmesine aracılık etmiş. 1980-90 arasında yapılan ekonomik düzenlemelerle yerel endüstrilerin kent içinde ödedikleri vergilerde bir düşüş meydana gelmiş. Bu durum ise işyerlerinin kapanması ve kent nüfusun azalmasıyla sonuçlanmış.
Ludwigshafen, kuzeyde, göçmenlerin çoğunlukta olduğu tarihi bölge Hemshof; güneyde liman çevresinde, yüksek gelir grubuna hitap eden villaların inşa edildiği Parkinsel, doğusunda, günümüzdeki kent merkezi, Berliner Platz olmak üzere, çok fazla birbiriyle ilişkisi olmayan semtlere ayrılmış bir kent. Ayrıca, araçları Ludwigshafen’a girmeden çevredeki diğer kentlere bağlayan, bu sebeple de yaşanan ekonomik problemlerin kaynaklarından biri olarak görülen otoyol ağı ile bölünmüş durumda.
Devamı bu sayıda...
Tiziano ve Marc Quinn’in Sanatında Ortak Ten - Nazlı Pektaş
“PABUÇ - Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonundan” Sergisi – Lale Görünür
Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi’nde 27 Kasım’da açılan ve 31 Mayıs 2015’e kadar izlenebilecek olan “Pabuç, Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonundan” başlıklı sergi çoğunluğu Osmanlı döneminin sonları ile Cumhuriyet’in ilk yılları arasındaki dönemde üretilmiş 127 parça içeriyor. Geleneksel anlayışın yanı sıra Batı modasını yansıtan çizme, bot, ayakkabı, terlik ve nalın gibi çeşitli modelleri bir araya getiren sergi; kültür tarihçileri, araştırmacılar için kaynak olma özelliğini de taşıyor.
Deri ve ipekli kumaştan yapılmış, çoğu sırma, gümüş, tel, kılabdan, boncuk ve inci ile süslenmiş ayakkabılar Osmanlı ve Cumhuriyet kültürü hakkında ipuçları veriyor, kanıtlar sunuyor. Mısır Hıdiv ailesinden Prenses Atiyetullah’a ait olan gelin ayakkabısından, Bursa Valisi Ahmet Münir Paşa ile Pervin Hanım’ın kızı Memduha Hanım’ın 3-4 yaşlarındayken giydiği çocuk potinine kadar birçok sahibi belli parça sergide yer alıyor. Etiketli ayakkabılar Osmanlı’nın son dönem ayakkabı üreticileri ve satıcıları hakkında bilgiler veriyor.
Osmanlı İmparatorluğu'nda ayakkabıcılık ve ayakkabı kültürü tarihine kısaca bakarsak; 16. yüzyıldan itibaren iyice gelişen dericilik tüm topraklarda yaygınlaşmış ve buna bağlı ayakkabıcılık da ilerlemiştir. Ayakkabı ve çizme askeri teçhizat arasında sayıldığı için üretimine özellikle önem verilmiş; İstanbul’da çok sayıda ayakkabı üreticisi varolmuştur. Hepsinin hangi kalitede deriyle hangi tür ayakkabı yapacakları ve bunların fiyatları yani narhları belirlidir. Saraya ayrılan kaliteli deri ve halkın giyebileceği ayakkabı ve deri çeşitleri de belirlenmiştir. Bu dönemden günümüze pek örnek kalmamıştır; az sayıda örnek Topkapı Sarayı Müzesi’nde mevcuttur.
Devamı bu sayıda...
fragMENtaTION 17 / "I Feel Lucky" - Sibel Diker
Sisler Güzeli - Uğur Kökden
Filippo Tomasso Marinetti ve Fütürizm – E. Osman Erden
Filippo Tomasso Marinetti’nin öncülüğünde şekillenen Fütürizm akımı manifestosunun yayımlandığı 1909 yılından itibaren çeşitli evrelerden geçerek liderinin vefat ettiği 1944 yılına kadar etkisini sürdürmüştür. Birinci Dünya Savaşı’nın akım üzerinde belirgin bir etkisi söz konusudur. 1916 yılında Umberto Boccioni’nin cephede ölmesi ve savaş ertesinde Marinetti’nin Mussolini ile tanışmasıyla Fütürizm başka bir döneme girerek siyasi bir akım haline gelmiştir. Nitekim akımın ilk dönemine daha ziyade sanat tarihi kitapları, savaş sonrası dönemine ise sosyoloji ve siyaset kitapları önem vermektedir.
F.T. Marinetti 1876’da Mısır’ın İskenderiye kentinde doğdu. 1869’da açılan Süveyş Kanalı’nın beraberinde getirdiği hareketlilik ile İskenderiye ticari bir merkez haline gelmiş ve Marinetti Ailesi 1873 yılında kente taşınmıştı. 1884’te Fransızca eğitim veren bir Cizvit okuluna giren, orta ve lise eğitimini de Fransız okullarında devam ettiren Filippo Tomasso ilerleyen yıllarda kaleme alacağı yazılarda bir İtalyan milliyetçisi olmasına karşın sıklıkla Fransızcayı tercih etmiştir. 1894’te, henüz 17 yaşındayken “Le Papyrus" isimli edebiyat dergisini çıkartmaya başlayan Filippo Tomasso birkaç sayı çıkarttıktan sonra “baccalaureate" diploma sınavları için Paris’e gitti ve aynı yılın sonbaharında İtalya’daki Pavia Üniversitesi’nde hukuk eğitimi almaya başladı.
1898’de F.T. Marinetti’nin yayımlanan ilk şiiri (L’Échanson) Milano’da iki dille basılan “Anthologie Revue" isimli bir edebiyat dergisinde yer aldı. 1898’de yazdığı başka bir şiir (Les Vieux marins) ile katıldığı Paris merkezli bir yarışmada birincilik ödülüne layık görüldü. Bunun üzerine babasının yardımıyla ödül törenine katılmak üzere Paris’e gitti. Törende şiirini dönemin en star isimlerinden Sarah Bernhardt okudu. Fransız edebiyat çevresinin bir parçası olmak için Paris’te kalan Filippo Tomasso’nun şiirleri kısa sürede birçok edebiyat dergisinde yayımlanmaya başladı. Üç sene sonra deniz ile gökyüzü arasındaki mücadeleyi konu alan 19 kantoluk uzun bir şiirini içeren ilk kitabını yayımladı.
Devamı bu sayıda...
Çökerken Yükseliş Sanatın ve Kültürün Direnişi - Károly Aliotti