Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Evlilik
ISBN: 978-975-08-4207-8
Tekrar Baskı: 8. Baskı / 09.2024
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 03.2018
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Orijinal Adı | : Du mariage considéré comme un des beaux-arts |
Sayfa Sayısı | : 104 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 8. Baskı / 09.2024 |
“Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Evlilik”
Ağızlarından çıkan her sözcüğü sanat, edebiyat ve felsefeye bağlayabilen bir çiftten entelektüel evlilik, özgürlük ve ötesi…
Evlilik çoğu zaman taraflardan birinin kurban konumunda olduğu bir çatışmadır. İnsanlar birtakım hesaplarla ya da aldatıcı hayallere kapılarak evlenir; zaman, kitabına uygun bu kırılgan sözleşmeyi yıpratır, evlilik bozulur, insanlar yeniden evlenir ya da karşılıklı hayal kırıklıkları arasında çakılıp kalır.
Burada öyle bir şey yok: Her iki taraf da eşit olarak, birbirini sürekli olumlu etkileyerek kendi yaratıcı karakterini koruyor. O halde burada düzen meraklısı ama çözülen toplumun kabul etmekte zorlandığı yeni bir aşk sanatı söz konusu. Her türlü gericiliğe karşı bir sosyal eleştiri ve özgürlüğe düzülen şiirsel bir güzelleme olarak evlilik? Deneyin. – Philippe Sollers
Julia (1941, Bulgaristan, Sliven doğumlu) ile romanlarında inanılmaz tuhaflıkların altını çizen Philippe’in (1936, Fransa, Bordeaux doğumlu) 1966 yılının Paris’inde karşılaşma şansları neydi? 68 Mayısı’ndan hemen önce, o sırada ve sonrasında birbirlerini sevme şansları? Peki 1967’den bu yana evli kalma şansları? Çok az, ihtimaller hesabı yapılsa 0’dan sonra astronomik bir sayılar dizisi eklemek gerekirdi… – Julia Kristeva
Le Nouvel Observateur: Öncelikle, aşkı nasıl tarif ederdiniz?
Philippe Sollers: Bu kelimenin her türlü modern duygusal meta sosuna bulanmış öyle kafa karıştırıcı bir kullanımı var ki, insan utanarak ya da reddederek tepki verebiliyor, Céline’in şu tepkisi mesela: “Aşk dediğin şey, sonsuzluğun kanişlerin ulaşabileceği bir düzeye çekilmesidir.” Ama öte yandan bu ciddi bir soru ve cevabı hak ediyor. Sevmediğim bir kelime var, “çift” kelimesi: Hiçbir zaman dayanamamışımdır. Nefret ettiğim bir edebiyatı hatırlatıyor. Julia ile ben, biz evliyiz, tamam ama her birimizin kendi kişiliği, adı, etkinlikleri, özgürlüğü var. Aşk, ötekini bir öteki olarak tam anlamıyla kabul etmek demektir. Eğer bu öteki size çok yakınsa, ki durum budur, bana göre esas olan farklılıkta uyuma dayanmaktadır. Kadın ile erkek arasındaki fark yok edilemez, bir karışım mümkün değildir. O halde söz konusu olan, bir çelişkiyi sevmektir ve güzel olan da budur. Hölderlin’in şu sözlerini düşünüyorum: “Dünyadaki uyumsuzluklar sevgililerin kavgalarına benzer. Barışma çatışmanın ortasındadır ve ayrı olan her şey birbirine kavuşur. Kalpte damarlar birbirinden ayrılır ve yeniden buluşur ve her şey hayattır, tek, sonsuz, ateşli bir hayat.”
Julia Kristeva: Aşkta birbirinden ayrılmaz iki bileşen vardır: Kafa denkliği ve istikrar ihtiyacı ile arzunun insanı sadakatsizliğe götürebilen dramatik gerekliliği. Aşk ilişkisi sadakat ve sadakatsizliğin bu incelikli karışımıdır. Edebiyattaki aşk ilişkileri çok çeşitlilik gösterir: Kibar saray aşkları ve romantik bakış açısından modern dönemin fazla açık ve yoğun keşiflerine kadar. Cinsel ve duygusal düşünceleri bakımından uygarlığımızı tanımlayan her şeyin temelinde sadakat-sadakatsizlik ikilisi yatar.