Korkulu Ustalık
Yazar: Turgut Uyar
ISBN: 978-975-08-1577-5
Tekrar Baskı: 7. Baskı / 02.2023
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 03.2009
Hazırlayan: Alâattin Karaca
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 704 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 7. Baskı / 02.2023 |
“Korkulu Ustalık”
“Eskiden” demeli artık: Şairler, eskiden, sadece şiir yazmaz, başta kendi şiirleri olmak üzere Şiir üstüne düşünür, bunun kavgasını da verirlerdi dergilerde; çünkü onların, yaşadıkları topraktan dünyaya, “insanlığa” diyecekleri vardı, ve belki bundan da önemli olarak kendilerine verdikleri bir “söz”leri vardı; bunun peşine düştüler.
Turgut Uyar, “bu söz”ün peşine en sık ve en ısrarlı şekilde düşmüş olmasıyla ayrılıyor kuşağının şairlerinden. Dünyanın En Güzel Arabistanı adıyla, dünya durdukça duracak bir Şâh Şiir’in şairi olmakla yetinmeyip, şiire-şaire bugün de yol gösteren “Korkulu Ustalık”, “İlkin Cesaret”, “Dikiş Payı”, “Ozanın İşi”, “Efendimiz Acemilik” ve “Çıkmazın Güzelliği” adlı yazılarıyla, şairin, şiir yazmak dışında, başka, bambaşka sorumlulukları da olabileceğinin örneğini veriyor bize.
Bu örneğin hâlâ benzersiz verimi ise Bir Şiirden: Şair, Abdülhak Hâmit’ten Yahya Kemal’e, Nâzım Hikmet’ten Orhan Veli’ye, Oktay Rifat’tan Metin Eloğlu’na, ele aldığı şairin “bir şiiri”nden yola çıkarak, “yol”u kendinden önce yürümüşlerin ve birlikte yürüdüklerinin, neyi-nasıl-niye yaptıklarına bakıyor; bizim için.
Yeni şiirimizin anlaşılması, anlaşılır olması (güçlüğünden ötürü değil, yeniliğinden ötürü) yolunda ozanların ve eleştirmecilerin ödevleri olduğunu söyleyenler var. Doğru elbet. Ama bunu ozandan, özellikle ozandan bekleyenler de var, yani yeni şiirin anlaşılmasını sağlamak için, şiirlerini veya şiir anlayışını açıklamasını bekleyenler, isteyenler, hatta bunu bir ödev olarak yükleyenler var ona. Bunun önemini, şiire ve ozana kazandıracaklarını yadsımıyorum, küçümsemiyorum. Yalnız ozanın buna zorunlu tutulmasını fazla buluyorum. Benim sandığım, ozan, şiire, şiirine değgin yazısını da ancak şiir yazdığı zamanda olduğu gibi, öznel bir zorunluluk, bir iç zorunluluğu duyduğunda yazar. Bu bakımdan ozanı bu açıklamaya zorunlu tutmanın zararlı olduğunu sanıyorum. Asıl iş, eleştirmecilerimize düşüyor. Üstelik onun, şiirleri yazmayan kişi olarak, daha dıştan, daha özel, ozana göre daha elverişli bir durumu da vardır. Onun birtakım karşılaştırmalar yapması daha kolay, daha dedikodusuz sayılır. Bir ozana iyi, bir ozana kötü derken, ondan bir ozandan olduğu kadar şüphelenilmez. Duygularına kapıldığı söylenemez. Ozana yahut eleştirmeciye düşsün, bu işin tek şartı var galiba. Ülkemizde sevilmiş, tutulmuş, çoğunluğa yayılmış, tanınmış, iyi yahut kötü bellenmiş ve en önemlisi, bu saydıklarımı hak etmiş veya etmemiş birçok ozan var. Ama yenisi, eskisi bir potada. İlkin cesaretle ad sayarak bir ayrım yapmak gerek diyorum. Bir şiirin, bir şiir akımının tanınması, öbürlerinden ayrılması ancak o akımın ozanlarını tek tek incelemekle, tanımakla mümkün olur diye geliyor aklıma da ondan. Bizim bugün şiir üstüne yazdıklarımızın çoğu, okuyup geçiverdiğimiz şiirlerin anılarına ve bunun yanında birtakım çok kişisel buluşlara dayanıyor.