Lanetli Çocuk
ISBN: 978-975-08-1829-5
Tekrar Baskı: 5. Baskı / 03.2022
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 07.2010
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Orijinal Adı | : L’Enfant Maudit |
Sayfa Sayısı | : 112 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Tekrar Baskı | : 5. Baskı / 03.2022 |
Türkçeye ilk kez çevrilen Lanetli Çocuk, her ne kadar aile sırları, aşk, derebeylik üstüne bir roman gibi gözükse de, ilk basıldığında Felsefesel İncelemeler’in içinde yeralıyordu. Tek yönlü bir okuma ile sınırlandırılamayacak tuzaklı bir metin, gizemci bir dille yazılmış bir dehşet öyküsü.
Fiziksel birleşme, ahlak, düşüncenin bilinçaltı çalışması üstüne bir düş. Süregiden bir içsavaş içinde çelimsiz bedenler, cahil yürekler, çiçekleri ve denizi okuyabilen ama insanlarla yaşayamayan çocukların öyküsü.
Onaltıncı yüzyıl Normandiya’sında acımasız bir derebeyinin erdemli, kırgın ve zarif karısının fırtınalı bir gecede doğurduğu çocuk, babası tarafından lanetlendikten sonra insanlardan uzakta, içinde sadece annesinin, okyanusun ve müziğin varolduğu bir yaşam sürer, çiçeklerin dilinden anlayan, gerçek yaşamdan kopuk yaşamış diğer bir çocukla karşılaşana kadar. İkisinin beden ve ruhları birbirine karışarak Platon’un o nefis hayalini gerçeğe dönüştürürler; “ikisi tek bir varlık olup onu tanrısallaştırırlar”.
ANNE NASIL YAŞADI?
Bir kış gecesi, sabaha karşı iki sularında, Kontes Jeanne d’Hérouville’in bedenine öyle şiddetli ağrılar saplandı ki doğumun yaklaştığını hissetti; duruşumuzu değiştirmenin daha iyi olabileceğini düşündüren içgüdüyle, hem bu yepyeni sancıların ne olduğunu anlamak, hem de kendi durumu üstüne düşünmek için doğrulup oturur konuma geçti. İlk kez doğum yapmanın birçok kadını korkutan tehlikelerindense, asıl çocuğu bekleyen belalardan kaynaklanan amansız kaygılarla boğuşuyordu. Kadıncağız yanında uyuyan kocasını uyandırmamak için ancak kaçmakta olan bir tutsakta görülebilecek, derin bir dehşetin yarattığı özenle dikkatli davranmaya çalışıyordu. Acısı gittikçe artsa da, yaş elleriyle yastığa bastırıp bedeninin kendisini bitkin düşüren duruşunu değiştirme işine odaklandıkça, onu hissetmez oldu. Evlendiğinden beri altında çok az uyuduğu, yeşil hareli kumaştan koskocaman karyola örtüsünün en ufak hışırtısında, bir zil çalmışçasına duruyordu. Bir yandan kontu gözetlemek zorunda olduğundan, bakışları çığırtkan kumaşın kıvrımlarıyla bıyığı onun omzuna değen yağız ve geniş yüz arasında gidip geliyordu. Kocasının dudaklarından fazla gürültülü bir soluk çıktığında, birdenbire endişeye kapıldığından, çifte sıkıntısıyla yanaklarına yayılan kızıllık daha da artıyordu. Geceleyin tutukevinin kapısına kadar gelip bulduğu bir anahtarla ses çıkarmadan acımasız bir kilidi açmaya çabalayan bir suçlu bile bunca sıkıntılı bir gözüpeklik göstermez. Kontes gardiyanını uyandırmadan yatakta doğrulmayı başarınca, kişiliğinin dokunaklı saflığını açığa vuran çocukça bir sevinç hareketi yaptı; ama alev alev yanan dudaklarında ortaya çıkan belirsiz gülümseme hemencecik uçtu gitti: Bir düşünce kararttı tertemiz alnını ve kocaman mavi gözlerine yine o üzüntülü ifade oturdu. İç geçirip yeniden ellerini sakınımlılıkla kocasıyla paylaştığı uğursuz yastığa koydu. Sonra, evlendiğinden beri ilk kez hareketlerinde ve düşüncelerinde özgür davranabiliyormuş gibi, kafesteki bir kuşunkilere benzer hafif devinimlerle boynunu uzatıp çevresindeki nesnelere baktı. Gören daha kısa bir süre önce şen şakrak biriymiş de, ansızın yazgı onun o ilk umutlarını silip süpürmüş ve saf neşesini hüzne döndürmüş sanırdı.