Özel Hayatın Tarihi 3 / Rönesans’tan Aydınlanmaya
Yazar: Philippe Ariès, Georges Duby
Kategori: Özel Dizi
ISBN: 978-975-08-1338-2
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 01.2007
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 704 |
Boyut | : 17 x 23 cm |
Her zaman devingen olan “özel”i incelemeyi yeğleyen Georges Duby ve Philippe Ariès gibi iki ünlü tarihçinin yönetiminde hazırlanan Özel Hayatın Tarihi, Roma İmparatorluğu’ndan günümüze, medeniyetler, kültürler, çağlar boyunca yaşanan derin değişimler üzerinde göz gezdiren beş ciltlik kolektif bir yapıttır. Üçüncü kitap Rönesans’tan Aydınlanma’ya kadar olan dönemi kapsıyor: Artık yavaş yavaş oluşmaya başlayan kamu/özel ayrımı, adabı muaşeret kuralları, yemek ve sofra kültürü, din ve özel hayat, aile ve ortak yaşam, yazın ve özel hayat gibi konular üzerine incelemelerin bulunduğu Özel Hayatın Tarihi 3 çok sayıda görsel malzeme eşliğinde Batı’nın dinsel, siyasal ve kültürel tarihi üzerine ortak bir veri sunuyor.
Özel ilişkiler ve kamu otoritesi
Rönesanslı hukukçular, vergilerin ve hâkimiyetin kayıtsız şartsız meşruluğunu kamu yararından çıkarsayarak cumhuriyeti öne çıkarsalar da, o yüzyılda yaşayan insanlar, gayret ve hizmetlerini tanınan yöneticilere sunma ve bunlara, kendiliklerinden ve şükranla bağlanma yönündeki ihtiyaç ve alışkanlıklarını muhafaza ederler. Uyulan emirlerin değerini ve gereğini sorgulayan okumuş bir çevreden olmasında rağmen Normandiyalı asilzade Henri de Campion2 bile, klasik çağa geçilirken kaleme aldığı anılarında, bir soylu yandaşının vazifeleriyle bir uyruğun ödevleri arasındaki uzlaşmazlığı hayrete düşmeden fakat belirgin bir sıkıntıyla karşılıyor. Şüphesiz Marc Fumaroli’nin yaptığı gibi, Campion’un prenslere –hamileri olan Soissons kontu ve ardından Vendôme’ların yanında– katılmasında etkili olan neden ortaya çıkartılmalıdır: bu da, dürüst ve aklı başında bir asilzadenin vicdanına su serpen bir girişime, tiranlığa karşı haklı bir girişime taraf olmasıdır. Buna rağmen, Campion, onurlu bir çıkar yol bulmak için ciddi bir fikre ve etraflı bir denetlemeye ihtiyaç duyduğu gerilimli dönemler yaşadığından bahsediyor.
Ailenin küçük oğlu, bağlılığını ancak onu kabul etmeye hazır bir prense sunabilecek kadar onurlu ve geçim sıkıntısı çeken bir asilzade olan Campion, Beaufort dükünün kendisine gösterdiği muhabbeti anılarında not etmeyi görev biliyor: “Beaufor dükü o gün ve daha sonra da bana karşı daima son derece lütufkâr davrandı. Prenslerin genelde kendilerine biat edenlere karşı göstermediği bir nezaket gösterdi; öyle ki o günden sonra kendisine karşı hiçbir kötü muamelenin bana asla kaybettiremeyeceği bir bağlılık ve sevgi besledim.” Fakat 1634’te, daha yirmi yaşında bile değilken attığı ilk adımlar daha az temkinliydi: Krala bağlı sınır alaylarından birinde teğmenken, Orléans dükünün İspanya’yla yapılan bir antlaşma sonucu sürgünden geri dönmesiyle topladığı birliklere daha avantajlı bir konumda katılmaya davet edildi. Campion için sorun o zamanlar hiç de siyasetle ilgili değildi: “Aslında servet yapmayı hedefleyen fakir bir kardeşten başkası değildim; ama servete onurlu yollarla ulaşmayı istiyordum ve hali hazırda kralın birliğinde, ona ait bir mevkide olduğumdan, kanımca ordudaki üstüme istifamı vermeden bu işe başvurmam uygun düşmezdi.” Kısacası Campion için bütün mesele, firarla suçlanmamak için usulünce izin almaktır. Kralın hizmetinden ayrılarak onun düşmanıyla müttefik olan ve kraliyeti mahvetmeyi düşünen bir prensin hizmetine girmeye gelince şöyle diyor: “Firari durumuna düşmeyeceğim için kendimi aklayacak geçerli bir sebebim olacaktı ve Beyefendi kralın kardeşi ve tacın veliahdı olduğunda beni ihanetle suçlayamazlardı, yeter ki [...] bu prens, düşmanı kardinale kızıp da S.M.’ye itaat borcuna karşı gelmeye cüret etmesin.” Görüldüğü gibi her şey, “servete götüren yola girme amacında”ki bir aile üyesinin ilerleme girişimleri sırasında gösterdiği kişisel dürüstlük üzerinden anlatılıyor. Sıradan, önü tıkalı bir görevde tutulan ve veliaht prensin lütfuna layık olmak için kendi iradesiyle ama aynı zamanda açık yüreklilikle söz konusu görevi bırakan bir askere kim ne diyebilir? Ve nitekim aradan otuz yıl geçtikten sonra, Campion’un bu pek terbiyeli kararıyla gurur duyduğunu görüyoruz; ne var ki bu kararını uygulama fırsatı bulamaz, çünkü iki arkadaşıyla birlikte acilen paraya ihtiyaç duyduklarından “ordu subayına istifaları sunma faslını” bir yana bırakır. Campion’un gelecek kuşak aile bireylerini eğitme, gençlerin yollarını aydınlatma endişesini hatıralarının başında açıkladığını düşünürsek, bu açıdan pek verimli olmayan bu küçük macerada bir adabı tasvir ettiği düşünülmelidir; bu adap, sadakatle ilgili en köklü karar değişikliklerinde bile usulü erkâna uymaktadır. Yine de söz konusu olan, sadece şu ya da bu tarafa meyletmekten başka bir sonucu olmayan şahsi bir karardır.