Soğuk Savaş – Pazarlıklar, Casuslar, Yalanlar, Gerçek
ISBN: 978-975-08-1519-5
Tekrar Baskı: 5. Baskı / 02.2023
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 12.2008
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Orijinal Adı | : The Cold War - The Deals. The Spies. The Lies. The Truth |
Sayfa Sayısı | : 280 |
Boyut | : 16.5 x 24 cm |
Tekrar Baskı | : 5. Baskı / 02.2023 |
Soğuk Savaş, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle ABD ile SSCB arasında yaşanan siyasi çekişmeyi birçok yönüyle ele alıyor.
İki süper gücün stratejik konumdaki ülkeleri yanlarına çekmeye çalışmasıyla Asya’dan Güney Amerika’ya yayılan mücadelede tüm dünyada nüfuz alanları değişti.
Tarih profesörü John Lewis Gaddis, II. Dünya Savaşı’ndan sonra güç dengesinin oluşmasını ve süper güçlerin mücadelesi sonucunda birçok ülkede yaşanan dönüşüm sürecini çözümleyici bir bakış açısıyla anlatıyor. Olayların yanında olguları ve tutumları da tartışan kitap, uluslararası ilişkilerde güdümün oynadığı rolü, daha sonra komünist rejimlerin çöküşünü ve özerkliğin doğuşunu irdeliyor.
John Lewis Gaddis’in Soğuk Savaş’ı, dünyanın nükleer savaşın eşiğinden dönmesi, Marshall Planı ve Türkiye’nin dış siyasetine etkisi gibi, yakın tarihin önemli süreçlerini açıklayan kapsamlı bir çalışma.
1946 yılında Eric Blair adında kırk üç yaşında bir İngiliz, dünyanın bir ucunda bir ev kiraladı — içinde ölmeyi umduğu bir ev. İskoç adası Jura’nın kuzey ucunda, arabayla erişilemeyen, telefonu ve elektriği olmayan bir toprak yolun sonundaydı. En yakın dükkân; yani adadaki tek dükkân, yirmi beş mil güneydeydi.
Blair’in dünyadan elini eteğini çekmesinin nedenleri vardı. Karısının yakın zamanda ölümüne üzüntüsünden verem olmuştu ve yakında öksürüğünden kan gelmeye başlayacaktı. Ülkesi, ne güvenlik, ne refah, hatta ne de kalıcı özgürlük güvencesi getirmiş bir askeri zaferden sonra toparlanmaya çalışıyordu. Avrupa iki düşman gruba ayrılıyordu ve dünya da onları izlemeye kararlı görünüyordu. Atom bombalarının kullanılma olasılığı ile, yeni herhangi bir savaş kıyamet anlamına gelecekti. Bir de bitirmesi gereken bir roman vardı.
Kitabın adı 1984’tü, yani tamamladığı yılın tersi. İngiltere ile Amerika Birleşik Devletleri’nde 1949 yılında Blair’in mahlası George Orwell imzasıyla çıkmıştı. New York Times’ın belirttiğine göre eleştiriler “inanılmaz derecede takdir doluydu,” ama, “beğeninin ötesinde korku çığlıkları yükseliyordu.” Bu çok da şaşırtıcı bir durum değildi çünkü 1984 sadece otuz beş yıl uzakta, totalitarizmin her yerde zafer kazandığı bir dönemi getiriyordu akıllara. Bireysellikle birlikte yasalar, etik, yaratıcılık, dilsel açıklık, tarih hakkında dürüstlük ve hatta –tabii herkesin, sürekli savaş halindeki dünyayı yöneten Stalin benzeri diktatör “Büyük Birader”e ve yandaşlarına karşı duymak zorunda olduğu sevgi dışında– sevgi de baskı altına alınmıştı. “Eğer geleceğin resmini görmek istiyorsan,” denilmiştir Orson Welles’in kahramanı Wilson Smith’e bir başka acımasız işkence seansında, “tabanıyla –sonsuza dek– insan yüzünü ezen bir çizme hayal et.”