Tanık, Bir Arayışın Hikâyesi
ISBN: 975-08-1134-8
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 01.2006
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 531 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Asya dilleri ve dinleri üzerine incelemeleri bilimsel araştırmalarla bütünleştirdiği çalışmalarıyla tanınan İngiliz bilim adamı, matematikçi ve düşünür John Godolphin Bennett İstanbul’da İngiliz işgal kuvvetlerinde istihbarat subayı olarak çalıştığı sırada, 16 Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal’e Samsun yolculuğu için vize verdi. Türkiye’ye, Türklere ve tasavvufa ilgisi böyle başlayan Bennett, Orta Asya’dan Güney Afrika’ya kadar pek çok bölge ve ülkede gezdi; bu yolculuklarında, içlerinde Türk mutasavvıfların da yer aldığı, az tanınan ama önemli manevi önderlerle tanıştı. 1920’lerde tanıştığı Gürciyev ve Uspenski, Bennett’in ruhsal arayışında yol gösterici kişiler oldular. Büyük ölçüde Gürciyev’in etkisiyle “Dördüncü Yol” adını verdiği bir manevi gelişme öğretisi geliştiren Bennett’in bütün ömrünce sürdürdüğü “anlam arayışı”nı anlattığı otobiyografisi, oğlu Ben Bennett’in bu çeviri için yazdığı önsözle sunuluyor.
Bu kitabın kökleri, insanın dünya üzerindeki görevinin önemli bir kısmını, kendisine gösterildiği şekliyle hakikate tanıklık etmenin oluşturduğuna dair kanaatte yatıyor. Her insan, hakikat hakkındaki görüşlerini bir kitapta ya da hatta sadece kelimelerle ifade etmek üzere görevlendirilmemiştir. En katışıksız tanıklıklıklar, hayatları, dış görünüşün ardında yatan gerçeğin son derece iyi olduğunun işareti olan insanlarınkilerdir. Benim hayatım tabii ki bu türden olmamıştır; ancak ben, gerçeğin en ilginç ve en önemli kısmının duyularımız ve aklımızın ötesinde olduğuna beni inandıran kendi deneyimlerim içinden çıkan olayların tanığı oldum. İlk niyetim, bu olayları, hayatımın genel akışıyla ilişkilendirmeden yazmaktı. Kısa sürede bunun olanaksızlığını fark ettim; zira içsel deneyimin en büyük etkisi, dışsal hayattaki sonuçları aracılığıyla anlaşılabilir. Dolayısıyla hayat hikâyemi bir bütün olarak yazmak zorunda kaldım. Bu hikâye, yirmi birinci yaşgünümden on iki hafta önce başlıyor. Doğumum ve çocukluğum konuyla ilgisizdir, zira bildiğim herhangi bir oğlan çocuğundan farklı hatıralarım yok. Ancak Fransa’da, ölümle yüz yüze geldiğimde ölümün ötesini görmeye başladım. O andan itibaren bir tanık oldum. Hikâye bitmiş değil, ancak ben onu bu güne kadar besledim, büyüttüm. Sanki başkalarına gösterilmemiş olan bir görü bana ihsan edilmiş gibi yazmaya cüret ettiysem Tanrı beni bağışlasın. Görsel imgelem açısından oldum olası yeteneksizimdir; son yıllarda içimde bu gücün uyanışı beni hayrete düşürdü. Yine de görmekten ziyade hissettim ve şayet bana bir tanık denebilirse, bu daha çok bir anda sokakta yürüyen insanları görmeye başlayıp onları ağaca benzeten ve durumu anlamamış da olsa bunun doğru olduğuna ikna olmuş olan bir körün tanıklığına benzetilebilir. Hayatımın hikâyesini yazma işinin, ancak samimi olduğum düzeyde bir değeri olabilirdi. Hiçbir insanın kendi deneyimlerini samimi olarak tasvir edemeyeceğini uzun zaman önce öğrendim. Hiçbirimiz kendimizi ilginç gibi gösterme arzusuna karşı koyamayız. Şüphesiz ben de bu arzuya mağlup oldum. Yine de, olabildiğince hakikatlere sadık kalma girişimimde, kişinin kendi kusurlarını ve hatalarını samimi bir biçimde yazabileceği ancak başkalarına gelince, onların rızası olmaksızın bu işi çok zor başarabileceği şeklinde bir güçlükle karşılaştım. Bu şekilde eğer bir kimseyi küçük gördüysem, affedilmeyi diliyorum. Birkaç yerde bazı isimleri sakladım ya da değiştirdim; birkaç durumda da, konuyla alakalı olsa da, kimilerine eleştirel gelebilir kaygısıyla ayrıntıları çıkardım. Amacım, kendi arayışımı ve bu günkü kanaatlerime ulaşmama yarayan aşamaları anlatmaktı. Bu nedenle, kendileri önemsiz gibi de görünseler, derdimle ilişkili olan hadiseleri kitaba aldım; öte yandan daha ilginç olabilecek başkalarınıysa dahil etmedim.