Toplu Oyunlar – Çın Sabahta / Sular Aydınlanıyordu / Sevdican / Tartışma / Öyle Bir Gün
Yazar: Nezihe Meriç
ISBN: 975-08-0656-5
YKY'de İlk Baskı Tarihi: 01.2003
YKY İnternet Satış Fiyatı
Siparişiniz en geç 2 iş günü içerisinde kargoya teslim edilir.
Sayfa Sayısı | : 248 |
Boyut | : 13.5 x 21 cm |
Kadının konumunu, anayurt ve gurbetteki yaşamları arasında sıkışıp kalmalarını öykü, oyun ve romanlarında sorgulayan Meriç, bunu yaparken şiirsel bir anlatım kullanıyor. Kadının eş-anne-birey üçgeninde kimlik arayışlarını, psikolojik çözülmelerle derinleşen çatışmalarını işliyor. Kitapta Çın Sabahta, Sular Aydınlanıyordu, Sevdican, Tartışma ile daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış ve oynanmamış olan Öyle Bir Gün yer alıyor.
(FERİHA, balkona çıkar, parmaklıkları sıkıca tutarak aşağıda, kamyondan eşya boşaltan işçilere bağırarak seslenir.)
FERİHA : Aaa! Aman! Aman! Oğlum, evladım, olur mu? Olur mu canım! Olmaz, olmaz, öyle olmaz. Önce önündekileri kaldırın. Bak oğlum, oğlum buraya, oğluuuuum, buraya, yukarı bak. Bak, önce o sandalyeleri indirin. İndirin canım bir kere onları yere, açılsın önü. Sonra, oğlum dinliyor musun, bak orada eski battaniye var, o değil, bak kırmızı, ha ha tamam, al onu yay altına, haaaah! Şimdi sarın battaniyeye, öyle indirin konsolu. Ah! Kimin umurunda benim konsolum. Aman dikkat! Aferin. Aman yavaş. Kuzum evladım dikkat edin. Altıncı, yok yok yedinci kat. Hadi çocuğum, göreyim sizi. Duvarlara çok dikkat edin. Oohh! Ne kadar yorgunum. Nasıl yerleşecek bu ev! Olsun kendi evim! Ha, gel oğlum. O paketleri koy şöyle. Dur dur çocuğum, şunları çekeyim şöyle bir kenara da, konsola yer açılsın. Evet, onu tam buraya... Şurası daha mı iyi yoksa? Yok yok burası iyi. Onu şöyle koyarız, aynayı da asınca... Evet burası! O ne o? Biri mi ağlıyor, yoksa bana mı öyle geldi? Biri ağlıyor. Mu? Yok canıııı... Biri ağlıyor! Evet! Dur bakayım. Ağlıyor. Allah Allah! Bomboş bir ev. Eşya meşya hak getire. Çok zengin bir ailenin kızı demişlerdi ama, kimbilir. Benim gibi çulsuz bir garibanın bile... Nasıl sığdıracağız bakalım! Nerede kaldı seninkiler? Geliyor musunuz? Bir kat daha, bir kat daha. Yedinci kat. Asansöre izin vermiyorlar eşya taşımak için ama, zaten bunlar da sığmaz ki. Yavaş yavaş, aman evladım! Daha ilk günden kötü kişi olmayalım komşularla. Dön dön, yavaş, haaah, getirin şöyle, şöyle koyun. Aferin iyi sarmışsınız. Ben onu kendim sarardım ama, telaşa geldi. Ne yapayım oğlum, bu konsol benim her şeyim. Öylece bırakın, artık gerisi kolay. Gerisi benim işim. Siz şimdi, sandalyeleri falan taşımaya bakın. Az bir şey kaldı zaten. (Konsolu okşar.) Mübeccel Hanım. Amanın da Mübeccel Hanım. Pek tozlanmışsın. İşallah bir yerine bir şey olmamıştır. Yadigârım benim. Artık seninle ikimiz, son yıllarımızı beraber geçireceğiz. Bu ev, burası bizim hayatımızın son dönüm noktası. Kim kimin arkasına kalır, bilinmez ama... Bu bizimki ne yapıyor acaba? Aaa! Olmaz böyle şey. Aman Yarabbi! Oğlum o denkler, pis, tozlu kaldırıma konur mu öyle? Konur mu Allah aşkına? Gitti sakız gibi branda bezleri. Dünyanın parasını verdim ben onlara. Hem sonra, bu apartman dairesinde nerelere asar, nerelerde kuruturum ben onları. Bahçe yok, bir şey yok. Hay Allah! Ayı bunlar ayı! Töbe estağfurullah! Kaldırın onları oradan. İndirmeyin kuzum beni aşağıya. Oofff! Ölmezsem yorgunluktan iyi. Şu son iki parça da gelsin, ne yapacağımı biliyorum. Hah, koy onları da şöyle kenara. İş büyüklerde. Bakalım onları nasıl çıkaracaksınız. Neyse az kaldı. Aman şu iş bir bitsin, pencerelerimi, kapımı bir kapatayım... İşte bu kadaaaaar! Aferin! Hepsini şöyle ortaya koyun. Şöyle şöyle... Haah! Ben sonra... Hepsi yeni zaten. Kutudan çıkardın mı, tertemiz, pırıl pırıl. Hepsi yeni. Hepsi. Uvmak kazımak, elalemin bokluğunu temizlemek yok artık. Evimiz de yeni. Hepimiz burada, bir arada... Ah canııım! Çiçekleri de getirdiniz ha! Bak, tamamen çıkmıştı aklımdan. Ama bunlar benim çocuklarım. İnsan çocuklarını unutur mu? Düşünün işte yorgunluğumu. Ah güzellerim benim. Allah razı olsun çocuklar. Sizin de ömrünüz çiçek gibi olur işallah. Hepsi tamam mı? İyi. Ellerinize sağlık. Allah kuvvet versin yavrum hepinize. İşiniz zor. Ne yapacaksın, kolay iş mi var. İşin olsun da. Hadi yavrum güle güle. Güle güle. Elinize kolunuza sağlık. Paranız, bahşişiniz falan, hepsi Haldun Bey’de. Siz bakmayın bana. Bu her şeye ağlama da yeni icat oldu başıma. Sevinçten mi kederden mi bilemem artık. İçim dolu da ondan. Hakkınızı helal edin hadi yavrum. Ne yapacaktım ben? Hiç akıl kalmadı ki... Hüüüüfff! Bir kahveyi hak ettin Feriha’nım. Hadi bakalım. Başım çatımın altında. Ne devlet! Allahım sana şükürler olsun! Gene başladı. Ayyy! Belim! Bu kadar da ağlanmaz ki. Ben ne yapabilirim ki ona? Cezveyi n’aptım ben? Uuuufff! Bir kahve içemedim. Umsunuk oldum vallahi. Seni çapkın Yusuf seniiii! Saklanırsın ha! Ayyyyhhhh! Hınzır, ne taşarsın be amaaan! Allah cezanı kaldırsın. Gülersin köpek. Yeni eve eski cezve olur mu! Sen de yadigârsın yavrum. Ne? Ay aklıma şimdi bir şey geldiydi. Neydi? Ay neydi? Neyse! Uçtu gitti. Ooooh! Aaaa ay ay, aman yarabbi! Gitti mi bunlar acaba? Vah vah vah! Oğluuuuum! Bak oğluuuum! Osmaaaan! Osman mıydı bunun adı, Osmaaaan, oğluuum Osman, hah, bak aman çocuğum, Haldun Bey marangoz yollayacaktı. Sakın unutmasın. Perişan olurum. Dolaplar gelmeden yerleşmenin mümkünü yok. Oh evladım sakın unutmayın. Yarın sabah bekliyorum. Allah aşkına unutmayın. Hadi... Aynen. Kıpırdamamış bile. Öylece yumulmuş oturuyor. Allah Allaaaah! Üüüüf! Boşver. İki lokma bir şey yiyip, dumba yatak. Ölüyorum. Immmmh! Ah belim! Ay bi sesleneyim bakayım. Olmaz ki! Sesleneyim mi? Kardeşiiim! Bakar mısın! Hanımefendi, bir şey söyleyecektim. Üüüüf! Kızııım, bakar mısın canım bir dakika. Duymuyor ki. Komşu hanııııııım! Buradayım. Bitişik balkonda. Huuu, yavrum bakar mısın...
(Yan dairedeki kadın birden yerinden fırlar, balkon kapısına gelir, umulmadık bir biçimde, bir sinir krizinin başlangıcına benzeyen bir sesle bağırmaya başlar.)
GÜNEŞİ : Neden bağırıp duruyorsunuz? Kuzum nedir sizin derdiniz? Sabahtan beri yaptığınız şamata! Tanrım! Ne patırdı, ne... Sizinle birlikte, bütün bu sokak, bütün şu apartmandakiler taşındı sanki. Herkesi perişan ettiniz. Mecbur muyum ben sizin patırdınızı çekmeye? Ben buraya yalnız kalmak, kafamı dinlemek, kurtulmak için kaçtım. Şu hale bak! Dayanamıyorum! Lütfen susun. Bağırıp durmayın. Herkesten uzak, tek başıma... Ne hakla benim huzurumu... Mahvoldum sabahtan beri. Eşyalar, hamallar, bağırış çağırış, ne bu canım! Benim sesim çıkıyor mu? Ben sizi rahatsız ediyor muyum? Lütfen susun. Bağırıp durmayın. Neredeyse akşam olacak. Geceyi kurtaralım bari...